Ankara Savaşı - İki Türk hakanına dünya dar geliyor ve cihan hâkimiyeti için birbirleriyle Ankara Çubuk ovasında savaşıyorlar.

Ankara Savaşı​

Yıldırım Bayezid’in Anadolu’da ele geçirdiği Türk devletlerinin beyleri kaçıp Timur’a sığınmışlardı. Timur’un işgal ettiği Türk ülkelerinin beyleri ise Bayezid’e sığınmış, ondan yardım istiyorlardı. Küçük Türk devletlerinin bu beyleri, dünyanın en güçlü iki Türk devletini, kudretli iki Türk hakanını birbirine düşürmek için ellerinden geleni yaptılar.

Yıldırım Bayezid, Niğbolu savaşında büyük Haçlı ordusunu mağlup etmiş, Avrupa krallarına baş eğdirmiş, bin yıldan fazla bir zamandan beri hüküm süren Bizans imparatorlarını vergiye bağlamış, onları birer kukla, bir gölge imparator haline getirmişti. Anadolu’nun hâkimi de o idi.

Bütün Türkler’in hakanı olduğunu söyleyen Timur ise, Hindistan Türk imparatorluğumu ele geçirmiş, Altın Ordu Devleti’ni yıkmış, daha nice devletleri itaat altına alarak yenilmezliğini göstermişti. Çin’i de itaat altına alacağı kesindi. Fakat daha önce, kendisinden sonra en güçlü devlet olan Osmanlılar’ı mağlup etmedikçe cihangirlik mümkün olamayacaktı.

Timur, Çin seferinden önce mutlaka Osmanlılarla savaşmak istiyor muydu? Tarihçiler onun bu savaşa istemeden sürüklendiğinde ittifak ediyorlar.

Yıldırım Bayezid Asker Topluyor​

Yıldırım Bayezid Anadolu’daki beyliklerden asker topluyordu. Bazı Türkmen beyleri Yıldırım’ın ordusuna katılmak istemediler ve Semerkant’ta bulunan Timur’un yanına giderek Yıldırım’ı kötülediler. Önüne geçmesini, onu durdurmasını istediler. Bunlar arasında Germiyanoğlu, Aydınoğlu ve Isfendiyaroğlu da vardı. Timur bu beyleri dinledi. Onlara hitâben kısa bir konuşma yaptı ve sonra da onları şöyle azarladı:

"Yıldırım pek yiğit bir gazidir, diyorsunuz. Sonra da kendinizin bir günâhı olmadığını söylüyorsunuz. Hanlar günâhsız kimseyi incitmezler. Sizi incitmişse, bunun, sizin söylediklerinizin dışında gerçek bir sebebi vardır. Herhalde sizden asker istedi, “gaza edeyim” dedi. Siz de buna razı olmadınız, töreye saygı göstermediniz. Sizin söylediklerinizin yalan olduğunu sanıyorum.”

Türkmen beylerinden geri dönen olmadı. Hepsi Timur’un yanında kalarak Yıldırım’ı kötülemeye devam ettiler. Gaza için asker vermediklerini gizleyerek, onun, sarayda Sırp kızı ile zevk âlemlerine daldığını, çok içtiğini, onun nice zaferlerden sonra sefâhat âlemlerine dalması yüzünden ülkede ahlâksızlık ve rüşvetin yaygınlaştığını söylediler.

Maalesef söyledikleri de doğru idi. Yıldırım Bayezid Bursa sarayında Sırp prensesi Olivera ile zevk ve sefâya dalmış, bu kadın, Osmanlı sarayına zevk ve sefâ âlemleriyle tantanayı sokmuştu. Henüz Müslümanlığı da kabul etmeyen bu prenses Bayezid’e her dediğini yaptırır hale gelmişti. Ona şarabın tadını ve sarhoşluğun alçaltıcı zevkini öğreten o idi. Halk, bazı beyler ve özellikle Emir Sultan, buna çok üzülüyorlardı. Emir Sultan, Yıldırım Bayezid’i her vesile ile uyarıyordu. Sipahiler arasında Yıldırım’ı öldürmek isteyenler bile olmuştu. En önemlisi, tesir güçleri çok fazla olan ahîler de padişahtan soğumuş, ona düşman olmuşlardı. Timur’a sığınan Türkmen beyleri bütün bunları abartarak anlatmaya, onu kışkırtmaya devam ettiler. Ortalığı iyice karıştıran bu Anadolu beyleri idi. Anadolu’nun felâketini hazırlayanlar da onlar oldu.

Zehir zemberek mektuplar​

Fakat, Yıldırım’la Timur’un savaşmalarına asıl sebep olanlar, Tebriz hükümdarı Sultan Idris’in oğlu Ahmed Celâyir ile KarakoyunluKara Mehmed’ln oğlu Erzincan hükümdarı Kara Yusuf’tur. Daha doğrusu, bunlarla ilgili olarak Timur ve Bayezid arasında geçen yazışmalardır.Timur’un Anadolu’yu fethetmek ve orada kalmak gibi bir emeli yoktu. Tarih boyunca bütün büyük Türk hakanları, coğrafya, nüfus ve çeşitli zenginlikler bakımından en büyük ülke olan Çin’i fethetmek istemişlerdir. Timur’un emeli de bu idi. Fakat Çin seferine çıktığı zaman, Yıldırım gibi bir hükümdarın bu fırsatı kaçırmayaçağını, kendisine tâbi olan Kafkasya, Azerbaycan, Irak gibi ülkeleri de fethetmek isteyeceğini düşünüyordu.

Gerçekten de Bayezîd Timur’a karşı Mısırla ittifak yollarını aramakta, Karakoyunlu Kara Yusuf Bey’i Doğu Anadolu’ya, Celâyirli Sultan Ahmed’i ise Irak’a göndermiş, onları Timur’un hâkimiyetine geçmiş olan illeri geri almakla görevlendirmişti. Bu yüzden Timur, Çin seferine çıkarken, geride zararlı olacak bir güç bırakmak istemiyor, OsmanlI gücünü kırmak istiyordu.

Timur, Karabağ’da şehzâdelerini ve kumandanlarını çağırarak bir Harp Divanı kurdu ve Anadolu’ya sefer yapma fikrini açıkladı. Timur’un oğulları, torunları ve kumandanlarının çoğu, bu fikre açıkça karşı çıktılar. Osmanlılar’ın Hristiyaniar’la mücadele eden büyük bir Türk hanedanı olduğunu, böyle bir hanedanı ezmenin doğru olmayacağını, iki devletin de Türk, Müslüman ve üstelik aynı mezhepten, Hanefî mezhebinden oldüklarım söylediler.

Timur onlara hak verdi. Ama bir mektup yazarak ve elçi göndererek, Osmanlı hakanına sığınan ve Bayezid’i kışkırtan Ahmed Celâyir ile Karakoyunlu Kara Yusuf’un kendisine teslimini veya öldürülmesini, bu da olmazsa Osmanlı topraklarından kovulmalarını istedi. Bu mektubun özeti şu idi:

Mektuplarla Hakaretler​

“Ey Diyar-ı Rum’da Melik olan Bayezid, Bilesin ki ben mensur ve muzaffer bir Sultan-ı Cedidim. Birçok insan bize kuldur. Şunu bil ki, Kara Yusuf ve Sultan Ahmed, kılıcımızın satfetinden ve askerimizin heybetinden kaçtılar. Sana malûmdur ki bu adamlar birer müfslttirier. Bunlar bire firavun gibi kâfirdiler. Eğer kendi itibarını zedelemek istemiyorsan onları memleketine kabul etme. Onların geldikleri yere uğursuzluk ve tehlike de gelir. Bu gibi insanlar Osmanlı Devleti’nin kanatları altında himaye görmemelidirler. Onları himayeden çekininiz ye yurdunuzdan kovunuz, nerede bulursanız Öldürünüz. Bu emrimize muhalefet etmeyiniz. Zira o zaman kahrımız üzerinize olacaktır. Bize karşı koyanların halini, işitmişsinizdir. Hele kavgayı hiç göze alamayasınız... Vesselâm...”

Bu, küçültücü, alçatıcı bir emirdi. Bayezid gibi bir hükümdar bu ifadeye tahammül edemezdi. Çok daha alçaltıcı, küfürnâme sayılacak bir mektupla cevap verdi:

“...Ey Timur ismi ile anılan Keib-i akur! Ey tekfurlardan daha kâfir olan Timur! Malûmun olsun ki mektubunu okudum. Ey meşum! Beni bu sözlerle mi korkutacaksın! Beni Acem hükümdarı mı ranıyorsun?... Ordumuzun nizamını sen bilirsin... Harb ve gaza bizim sanat ve adetimizdir. Eğer sen, dünya hırsı ile köpekler gibi mukateleye (vuruşmaya, boğuşmaya) kalkıyorsan, biz dahi mukatele ederiz. O zaman Allah’ın dediği otur. Malûmun olsun kİ bize bu mektubu gönderdikten sonra cenk meydanına gelmez isen, kanların talâk-ı selise ile boş olsunlar... Allah’ın (âneti de senin ve sana biat edenlerin üzerine olsun!...”

Bu çok ağır hakaretlerle dolu mektubu alan Timur, "Murad’ın oğlu çıldırmış!"diye haykırdı. Mektuptaki “Kelb-i akur= Çıldırmış köpek” hitabı çok ağırdı.'Fakat, Timur’u cezalandırmazsa bir daha haremine girmeyeceğini söylemesi, doğuda, Müslüman Türkler arasında, ondan daha aşağı olmayan bir hareket ve edepsizlik sayılırdı. Çünkü birbirine saygı gösteren erkekler hiçbir zaman muhataplarının haremlerinden söz etmezlerdi. Söz etmeleri halinde de en büyük hakareti yapmış olurlardı. Yıldırım’ın bir başka ağır hakareti de, Timur’un ismi üzerine, kendi ismini altın harflerle yazdırmış olması idi.

Asya güneşi, bu kadar kalabalık bir orduyu aydınlatmamıştı​

Ankara Savaşı kaçınılmaz olmuştu, iki taraf süratle hazırlığa başladılar. Doğu Türk hakanı ile Batı Türk hakanı, çağın en kudretli bu iki hükümdarı, çağın en muhteşem iki ordusu, karşı karşıya geleceklerdi. 28 Temmuz 1402 Cuma sabahı, Ankara Ovası’nda, iki ordu karşı karşıya geldiler. İki tarafın toplam asker sayısı 500 bin kadardı. Bazı tarihçiler bunun çok daha fazla olduğunu söylüyorlar. “Türkiye Tarlhl”ni yazan A.de Lamartine “İskender ve Cengiz Han’dan bu yana, Asya güneşi bu kadar kalabalık orduları aydmlatmamıştı” diyor. Doğu Türk hakanının askerleri, Batı Türk hakanının askerlerinden daha çoktu.

Batı Türk Ordusu: Başkumandan Yıldırım Bayezid merkez kuvvetlerinin başında idi. Şehzâde Mustafa, Isa ve Musa Çelebiler ile veziriâzam Ali Paşa da yanında yeralmışlardı. Timurtaş Paşa’nın kumandasındaki Anadolu birlikleri sağ cenahta, veliaht Şehzâde Süleyman Şah’ın kumandasındaki Rumeli birlikleri sol cenahta idiler. Akıncı kuvvetleri de veliahtın yanında yeralmışlardı. Veliahtın ihtiyat kuvvetlerinin başında Yıldırım Bayezid’in kayınbiraderi Prens Stefan Lazareviç vardı. Lazareviç’in kumandasında 20 bin zırhlı Sırp piyadesi bulunuyordu.

Doğu Türk Ordusu: Başkumandan Timur merkez kuvvetlerinin başında idi. Torunu Sultan Muhammed Mirza, atlı birlikleriyle onun yedek kuvvetlerini oluşturuyor, yine torunları olan İskender ve Pfr Muhammed ise Sultan Muhammed’in emrinde bulunuyorlardı. Oğul Şahruh sol cenahta, öteki oğlu Miranşah sağ cenahta idiler. Sağ ve sol cenahların öncü kuvvetlerine Ebu Bekir Mirza ile Emir Sultan Hüseyin kumanda ediyorlardı. Timur’un ordusunda 30 kadar zırhlı fil de vardı ve bunlar ön safta idi.

Ankara Savaşı - Anadolu Beyleri Her İki taraftada yer almaktaydı​

Anadolu Türk beylerinin bir kısmı Timur’un, bir kısmı da Bayezid’in ordusunda, kendi birliklerinin başında görev almışlardı. Timur, bütün ordusunu Türkler’in kutsat rakamı olan dokuz birliğe ayırmıştı. İki tarafın hükümdar ve askerleri arasında şu ortak özellikler ve benzerlikler vardı: Hem Timur, hem Bayezid sahra savaşını tercih ediyor, kale önlerinde vakit kaybetmekten hiç hoşlanmıyorlardı. İkisi de Turan taktiğinin ustası idiler. İki tarafın da askerleri Türk’tü, Müslüman’dı, aynı dili konuşuyorlardı. İki hükümdar da yazı dili olarak Farsça’yı kullanıyordu. Bayezid'ın ordusundaki Bizans, Sırp, Bulgar, Eflâk askerlerinin dışında ve Timur’un ordusundaki bir kısım Hindu, Iranlı ve Moğol dışında, iki taraf askerlerinin savaş naraları da aynıydı. İki tarafta da Muhammed ismini taşıyanlar (Mehmetçikler) çoğunluktaydı. Türk ordusuna ilk üniformayı giydiren torunu Pîr Muhammed’in askerleri dışında, her iki taraftaki askerlerin kıyafetleri de birbirlerine benziyordu.

İki tarafın birbirlerine amansızca saldırma şevklerini kıran asıl benzerlik şu oldu: Savaşın yapılacağı sabah, iki taraf aynı anda namaza durdular. Timur, tam hücuma geçileceği zaman atından inip tekrar dua etmişti. Aynı şekilde Yıldırım da dua etmiş ve sonra askeri coşturmak için kısa bir hitâbede bulunmuştu. Ama bu hltâbeye rağmen, yukarıda saydığımız özel durumlardan dolayı, Batı Türk ordusunun erlerinin, Balkanlar’daki gazalarda olduğu gibi cansiperâne savaşmayacakları belliydi. Çünkü bu bir gaza-cihad olmayacak, dolayısıyla onlar da şehit olamayacaktı.

Bir kere daha dünyanın bir yarısı öbür yarısının üzerine düşüyor​

iki taraf hükümdarlarının ‘Hücum!’ emriyle savaş başladı ve sanki, bir kere daha, dünyanın bir yarısı öbür yarısının üzerine düştü. Sabahın erken saatlerinden akşama kadar devam eden bu müthiş meydan savaşının sonunda kesin zaferi kazanan Doğu Türk Hakanı Timur oldu. Fakat bu Timur’un o güne kadar en güç kazandığı bir zaferdi. Kayıpları çoktu.

Yıldırım’ın Ankara Savaşı sonunda savaşı kaybetmesinin sebepleri arasında en önemlileri şunlardı: “Hiç fil görmemiş Osmanlı atları zırhlı fillerden ürkmüştü. Savaşın başlamasından az sonra, Bayezid’in ordusundaki Doğu Türkier’i ile Karaman, Germiyan, Candar, Menteşe, Aydın, Saruhan sipahileri, kendi beylerini Timur’un safında sancak açmış görünce hemen o tarafa geçmişlerdi. Asıl mağlubiyete sebep bu oldu.

Savaş iyice kızıştıktan sonra düşmanın kim olduğu unutulmuş, Batı Türk ordusu o eşsiz savaş gücünü, kahramanlığını yine göstermişti ama, bu, zafer için kâfi gelmedi. Ordusunun başında kan ter içinde savaşan Yıldırım Bayezid, kılıcını bırakmış, iki ağızlı baltası ile önüne çıkanı deviriyordu. Güneş batarken yanındaki 300 kişiyle Çataltepe’ye çekildi ve dövüşmeye devam etti. Fakat bu tepe çok kalabalık bir ordu ile kuşatılmıştı. Yanında bulunan kumandanlarından Mihnet Bey, Hacı Firuz Paşa ve kayınbiraderi Sırp despotu Stefan, kaçıp kurtulmaya vakit olduğunu, çekilmesini söylediler ama, o, kaçmaktansa dövüşerek ölmeyi yeğ bulduğu için teklifi reddetti.

Ankara Savaşı - Yıldırım Esir Düşüyor​

Yıldırım Bayezid dövüşe dövüşe nihayet çekilirken atının ayağı sürçtü ve düştü. O sırada Çağatay Hanı Sultan Mahmud Han’ın bizzat kumanda ettiği birlik Yıldırım’ı ve yanındakileri esir aldılar. Timur, “Bayezid’i sakın yaralamayın, attan düşürmeyin” diye kesin emir vermişti.

Mahmud Han Yıldırım’ın yanına sokularak:
"Tanrı böyle istedi", dedi.
Yıldırım elindeki kanlı baltayı yere atarak:
"Öyleyse Tann’nın dediği olsun", diye cevap verdi.
"Buyrun, Şehinşah Timur’un misafirisiniz."

Yıldırım’ı alarak Şehinşah Timur’un çadırına götürdüler. O sırada, artık zaferin kazanıldığını gören Timur, oğlu Şahruh ile satranç oynuyordu. Tam Yıldırım'ın getirildiğini haber vermek için çadıra girildiği anda şahı ile çaprazındaki kaleyi almış ve “Şah ruh!” demişti (Ruh = Satranç’taki kale taşının adı). Bu garip tesadüften dolayı asıl adı Müinüddünya Said Bahadır olan oğlu, o günden sonra Şahruh olarak anıldı.

Ankara Savaşı - Timur Yıldırım'ı Karşılıyor​

Ankara Savaşı sonrası A. de Lamartine bu olayı şöyle anlatıyor:
“Timur ayağa kalkarak Yıldırtm’ı saygı ile karşıladı. Mağrur olmadı. Sultan Bayezid’in de aynı din, aynı ırktan olduğunu, kâfir diyarında nice şanlı gazalar yaptığını bildiğinden neredeyse kazandığı zaferden özür dileyecek duruma geldi. Hemen bağlarını çıkarttırdı, çadırın önüne kendi yanına oturttu. Yumuşak bir sesle hitap ederek cesaretini övdü, onun mağlubiyetinden, kendisinin İse kendi imparatorluğuna denk bir imparatorluğu yıkmış olmasından dolayı üzüntü duyduğunu bildirdi. Şerefine ve hayatına dokunulmayacağını da bildirdi..."

Hikmetliler serin ayran getirdiler ve Yıldırım'a sunuldu. Bir ara Timur Yıldırım’ın yüzüne bakarak hafifçe gülümsedi. Buna fena halde canı sıkılan Yıldırım:
“Ey Timur, benim felâketimle alay etme, hakanlıkları insanlara veren Allah’tır, sana verdiği hakanlığını yarın senden de alabilir” dedi.

“Ey Bayezid, bu sözün çok doğrudur. Ama ben seninle alay etmiyorum, yalnız, seni görünce aklıma şu geldi: Allah hakanlara pek dikkat etmiyor galiba, bu dünyayı senin gibi bir kötürümle benim gibi bir topala bırakmış.”

(Yıldırım Bayezid tıpkı ataları gibi nikristen muzdaripti ve bazen dizi tutmaz oluyor, zor yürüyordu)

Yıldırım’ın pek üzgün olduğunu gören Timur yine yumuşak sesle:
“Gam yeme, adam ki sağ ola, yine devlet bula” dedi.

Konuşmaya devam ederek beraber yemek yediler. Bir ara Timur sordu:
“Ey Bayezid, ben senin eline esir düşseydim halim nice olurdu?”

Yıldırım aslâ yalan söyleyecek bir insan değildi. Şu cevabı verdi:
“Eğer benim elime esir düşmüş olsaydın, bir demir kafes yaptırır, seni içine koyardım. Sonra bütün memleketi gezdirir ve halka gösterirdim. Ben böyle ahdetmiştim.”

“Ben ise böyle düşünmedim, dedi Timur, benimle harp eden sultam öldürmemeye yemin etmiştim. Kim hayır dilerse hayra ulaşır, kim fenalık dilerse fenalık bulur. Kötülük düşündün kötülük buldun. Ben ise galiba iyi düşündüğüm için muzaffer oldum.”

Ankara Savaşı - Timur Yıldırımla ilgilenmeye devam ediyor​

Timur Yıldırım'la ilk konuşmasını yaptıktan sonra bir isteği olup olmadığını da sormuş, (Yıldırım da oğullarının bulunmasını istemişti. Oğullarından Mustafa ve Musa’yı bulabildiler ve getirdiler. Onlar da çok iyi muamele gördüler. Timur onun en sevdiği eşi olan Sırp rensesi Olivera’yı da getirtti. Ancak, Yıldırım'ın bu eşini hâlâ Müslüman edemeyişine şaştı ve ona şehâdet getirterek Müslüman etti.

Timur, Yıldırım’a iyi muamele ediyor ama onu asla gözden ırak tutmuyordu. Bu arada kaçıp kurtulabilen üçüncü oğlu, babasını kaçırmak için bazı teşebbüslerde bulunmuş ama sonuçlanamamıştı.

Bir konuşmada Timur Yıldırım'a sordu:
“Oğulların benim aleyhime Anadolu ve Rumeli’yi ayaklandırıyorlar. Sana hürriyetini iade etsem, seni tekrar hükümdar olarak tanırlar mı?”

“Esaretimi kaldırır, hürriyetimi verirsen onlara görevlerinin ne olduğunu öğretirim.”

“Cesaret sultanım, seni Semerkant’a götürerek başşehrimi göstermek istiyorum. Ondan sonra emrine bir ordu vererek hürriyetini iade edeceğim.”

Ankara Savaşı - Yıldırım'ın Vefat Etmesi​

Ancak oğullarının taht kavgasına düştüğünü öğrenen Yıldırım çok üzüldü. Semerkant’a götürülmeyi de hiç İstemiyordu. Üzüntüsünden hasta oldu ve 8 Mart 1403 günü vefat etti.

Yıldırım Bayezid'in yüzük taşında sakladığı zehiri içerek intihar ettiğini söyleyenler de vardır. Fakat intihar etmediğini, üzüntüsünden hastalanarak öldüğünü söyleyenlerin ileri sürdükleri deliller daha kuvvetlidir. Yıldırım hastalandığı zaman Timur onun tedavisi için devrin en ünlü hekimlerini görevlendirdi. Ölümüne çok üzüldüğü ve ağladığı da söyleniyor. Yıldırım’ın cenaze namazında bulunmuş, daha sonra, onun iki oğlundan birini, Musa Çelebi’yi, babasının cenazesini Bursa'ya götürüp defnetmekle görevlendirmiştir. Yalnız öteki oğlu Mustafa Çelebi’yi yanında alıkoymuştur.

Savaştan sonra Timur Anadolu içlerine dalmıştı. Askerleri her tarafı taiân ediyor, direnenleri kılıçtan geçiriyordu. Birçok şehir zarar gördü. Fakat en büyük kayıp Bursa’nın talân edilmesi ve arşivlerinin yakılması idi. Hazine ve hazine kadar değerli eserler bu şehirdeydi.

Timur İzmir’de Rodos şövalyelerinin elinde bulunan ve Türkler’in “Gâvur İzmir” dedikleri Kale bölgesini de alarak Müslüman İzmir’e, yani Türk topraklarına katmıştı. Anadolu’da beylikleri kendi adamlarına ve güvendiği kimselere vererek, Çin seferi için Anadolu’ya îerkeîtiği zaman, Osmanlı topraklan "Fetret Devri"diye anılan bir döneme girmiş bulunuyordu.

Yıldırım Bayezid’in eşleri ve çocukları​

Yıldırım Bayezid devrin en büyük âlimlerinden ders almış, iyi bir öğrenim görmüştü. Fakat onun asıl vasfı kumandanlıktır, bir savaş adamı olmasıdır. “Yıldırım” ve “Celâleddin” unvanları, ona, çevik, cesur, gazaların yenilmez kahramanı olduğu için verilmişti.

Beyaz tenli, yuvarlak yüzlü, koç burunlu, elâ gözlü, çatık kaşlı ve çatal sakallı, geniş omuzlu idi. Yaşı ilerlediği zaman onun da ataları gibi nikristen ızdırap çektiği ve bazen felç olmuş gibi güçlükle yürüdüğü söylenir.

Bayezid’ in eşi Germiyanoğlu Süleyman Şah’ın kızı Devlet Hatun’dur. Daha sonra tahta çıkacak olan Çelebi Mehmed bu anadan doğmuştur. İkinci eşi Sırp Kralı Lazar’ın kızı Prenses Olivera, üçüncü eşi Bulgar Prensi Konstantin’in kızlarından biridir. En çok Ollvera’yı seviyor ve onu her gittiği yere götürüyordu. Onu içkiye ve sarhoşluğun alçaltıcı zevkine alıştıran o olmuştur. Fakat daha sonra ulemânın uyarı ve baskısı ile Yıldırım içkiyi bırakmıştı.

Yıldırım Bayezid’in erkek çocukları şunlardı:
Çelebi Mehmed, Ertuğrui, Emir Süleyman, Mustafa, İsa, Musa, Kasım. Üç kızı vardı:
Fatma Hatun, Hündî Hatun ve adı bilinmeyen bir kızı.

Ertuğrui Çelebi, Kadı Burhaneddin’le yapılan savaşta ölmüş; Kasım Çeiebi ve Fatma Hatun, Emir Süleyman tarafından Bizans’a rehin bırakılmış, adı bilinmeyen üçüncü kızı Timur’un oğullarından Ebu Bekir ile evlenmiştir. Mustafa, Timur’la yapılan savaşta kaybolmuştu. Diğer çocukları Yıldırım öldüğü zaman hayatta idiler. Yıldırım Bayezid’in türbesi Bursa’da, kendisinin yaptırdığı caminin yanındadır.

Kaynak : Türklerin Altın Kitabı
 

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Yeni Kaynaklar

Geri
Üst Alt