Edirne'nin Fethi

I. Murad saltanat davasına kalkışan kardeşleriyle ve Ankara'nın geri alınmasıyla uğraşırken, Bizanslılar fırsattan yararlanarak Malkara, Çorlu, Lüleburgaz, Keşan ve İpsala'yı geri almışlardı. Sultan Murad bu şehirleri yeniden ele geçirmek ve daha önemli bir hedef olan Edirne yolunu açmak için harekete geçti. Edirne dışındaki yerleri alması hiç zor olmadı ve buraların Türkmen kafileleriyle doldurulmasına başlandı. Yerli halktan bir bölümünü de Anadolu'ya götürüp Türkmenler'in arasına dağıttı.

Edirne'nin fethine sıra gelmişti. Zaten Bizans idaresinden memnun olmayan Edirne halkı da Türkler'i bekler gibiydi. Fakat Rumlar ve Bulgarlar bu önemli şehri Türkler'e kaptırırlarsa, onları bir daha buralardan çıkaramayacaklarını çok iyi biliyorlardı. Onun için ordularını birleştirerek Pınarhisar ve Babaeski arasındaki Sazlıdere'de toplandılar. I. Murad'da Lüleburgaz'da savaş meclisini topladı ve taktik tespit edildi.

Sazlıdere'de büyük bir meydan savaşı oldu. Rum-Bulgar birleşik orduları kısa zamanda bozguna uğratıldı. Bundan sonra Edirne'nin zaptı kolayca gerçekleşti. Zaten karşı koyamayacağını anlayan Edirne'deki Bizans kumandanı, Meriç Nehri'nin taşmasından yararlanarak bir kayığa atlamış ve kaçmıştı. Edirne'nin fethi (1368) hem Türk dünyasında, hem Hıristiyan aleminde geniş yankı uyandırdı. Türkler'in buralardan bir daha asla çıkarılamayacagını daha o zaman anlamışlardı.

Edirne'yi taht şehri haline getiren Sultan Murad ilk iş olarak burada güzel bir saray yaptırdı. Diğer paşaların da saray, medrese, mescit yaptırmalarını istedi. Böylece şehrin mimarı başlamış oluyordu.

Edirne'nin fethinden sonra Lala Şahin Paşa'nın kumandasındaki bir birlik Eski Zağra ve Filibe'yi, Gazi Evrenos Bey'in kumandasındaki birlik ise Gümülcine'yi zaptetti. Artık Türkler Rumeli'ye yerleşiyorlardı. Bizans için bunu kabul etmekten ve Türkler'in himayesine girmekten başka çare yoktu. Yapılan bir anlaşma ile Rumeli'de Türkler'in zaptettikleri yerleri resmen Türk toprakları olarak tanıdı. Ayrıca, Anadolu'da yapılacak seferler için gerekirse ve istenirse asker göndermeyi de taahhüt etti.

Devletin sınırları genişlemişti. Şimdi daha çok askere ihtiyaç vardı. Onun için askeri teşkilatın yenilenmesi gerekiyordu. "Acemi Ocağı" ile "Yeniçeri Ocağı" esaslı bir şekilde yeniden ele alındı. Çandarlı Kara Halil ile Molla Rüstem'in hazırladıkları bir kanun uygulamaya konuldu. Buna göre küçük Hıristiyan çocukları Türk ailelerin yanına verilecek, Türkçe'yi, Türk törelerini öğrenerek yetiştirilecek, sonra Gelibolu'daki Acemi Ocağı'na verilerek Yeniçeri yetiştirileceklerdi.

Bu usul Orhan Gazi zamanında sembolik olarak başlatılmış, ama şimdi kanun haline getirilmişti. Bunlar padişahın maiyetinde hassa askeri niteliğinde idiler. Sayıları çok azdı. Türk ordusunun asıl kuvvetini tamamen Türk gençlerinden oluşan Tımarlı Sipahiler meydana getiriyordu. Fetihleri yapan, zaferleri kazanan bunlardı. O dönemde Rumeli'de yaya askeri 10 bin kadardı. Büyük çoğunluk atlılardan oluşuyordu.
 
Son düzenleme:

Çevrimiçi Üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Yeni Kaynaklar

Geri
Üst Alt